- aycaytug
EZBER ÇALMAYAN PİYANİST Mİ OLURMUŞ?
Güncelleme tarihi: 28 Mar 2022
Sevgili piyanistler;
Kalıplarımız var kıramadığımız,
Ya eleştirilirsem kaygısıyla, değişime olan dirençle, böyle gelmiş böyle gitmeli düşüncesiyle…
Liszt’in eserlerini bilirsiniz. Ne kadar cambazlık istediğini, adeta ince bir ipin üzerinde yürürcesine zaman zaman gelen o şeytani pasajlarla, bol oktav kullanımı ve atlamalarla icra eden için yarattığı tedirginliği, dinleyen içinse nefes kesen, baş döndürücü etkisini…
Chopin’in eserlerine eminin hayransınız. Kimi zaman yoğunlaşan kimi zaman da sadeliğiyle dikkat çeken benzersiz temalarını dinlerken nefesiniz kesilir. Sadece dinleyiciyi değil aynı zamanda icracıyı da hipnotize eden doğaçlama üslubundaki uzun süslemelerini (fioritura) duyunca “işte Chopin’in zerafeti” diye geçirirsiniz içinizden.
Brahms’ın eserlerini hemen tanırsınız. İç içe geçmiş temaların kusursuz kullanımı, armonilerinin kendine hayran bırakan zenginliği ve etkileyici müzikal kurgusu onun portresini oluşturur gözünüzde…
Beethoven’ı duyunca “tamam” dersiniz “müzikte kusursuzluk arayışının vücut bulmuş hali” işte onun kendini ifade etme şeklindeki hakimiyet ve “benim” diyen müziği…
Mozart mı? Müziğin en transparan hali… Onun müziği elinize aldığınız bir sayfa olsa arkasını görürsünüz o sayfanın. Dinleyen için oldukça anlaşılır ve sade ancak icra eden için zor ve hata kaldırmayan eserler…
Bach… Sadece müzik tarihine damgasını vurmuş bir besteci değil aynı zamanda adeta bir matematik dehası… Öyle işler ki müziğindeki her bir notayı. O kadar zekice kurgular ki her ayrıntıyı. Her dinlediğinizde, her icra ettiğinizde hayranlığınız çoğalır onun müziğine.
Her bir bestecinin kendine özgü imzası vardır müzik dilinde. Sizlerin ise dinlerken kimi zaman renkler oluşur gözünüzün önünde, kimi zaman birbirinden farklı duygular. Hüzünlü bir temada gözünüz dolar, bir marşla çok coşkulu hissedersiniz. Bir savaş portresidir bazen çizilen ya da bir aşk hikayesi parmaklardan dökülen.
Peki…
Eğer bir icracı bestecilerin eserleriyle yarattığı müzikal dünyaya sizi dahil edip, her duyguyu dolu dolu yaşatabiliyorsa ve kafanızda bir resim belirmesine yardımcı olabiliyorsa, ezber çalıp çalmaması performansı için kriter olmalı mı? Ezber çalmadığında o icracının kalitesinden ya da yarattığı atmosferden şüphe duyar mısınız? Ya da “aman canım piyanist dediğin ezber çalar. Olur mu böyle şey?” der misiniz?
Birkaç zaman önce bir makalede, Liszt’in Marie d’Agoult’a gönderdiği bir mektupta, büyük atlamalı yerlerde nota kaçırmamak için Macar Rapsodileri’ni ezberlediğini kağıda döktüğünü ancak bu durumun, gelecek nesildeki piyanistlere örnek teşkil edebileceğinden endişe ettiğini okudum ve uzun zamandır üzerine düşündüğüm bu konuda fikirlerimi paylaşmak üzere kaleme sarıldım.
Ezber icra konusu akademik anlamda konser, yarışma ve sınavlar olarak üç kolda değerlendirilebilir. Özellikle yarışmalar ve sınavlar için farklı açılardan ele alınması daha sağlıklı olacaktır ki artık günümüzde yarışmalar için bile tartışmaya açılma noktasına gelmiştir. Ben ise performans sanatçıları üzerinden konuyu irdelerken öncelikle her bir konser ya da resitalin amacı ve repertuvarı doğrultusunda ezber çalıp çalmama meselesinin değişkenlik gösterebileceğini düşündüğümü ifade etmek isterim.
Ezber bir icranın, eserlerin hem yapısal hem de müzikal kurgusunu ortaya koyabilmemiz için gerekli konsantreyi sağladığını söylemeliyim. Ayrıca Liszt’in mektubunda da bahsettiği gibi, eserlerin zorlu pasajlarında gözümüz notada değil ancak elimizde olursa çok daha temiz, hatta kusursuz bir performansa ulaşabiliriz. Mephisto Vals’in o atlamalı pasajlarını ya da Si Minör Sonat’ın o zorlu oktavlarını ezberlemeden temiz bir şekilde çalmak imkânsız olsa gerek.
Ancak;
Diyelim ki önümüzde nota dursa kendimizi güvende hissedeceğiz ve o güven icramıza yansıyıp daha ikna edici bir performansa ulaşmamızın yolunu açacak. Diyelim ki ezberinden emin olmadığımız yerlerde unutup müzikal kurgumuzun zedelenmesinden, konsantrasyonumuzun bozulmasından ve hatta bu durumun performansımızda bir çökmeye sebebiyet vermesinden endişe ediyoruz. Diyelim ki hazırlanma sürecimiz çok kısaydı. Sonuçta konserlere sadece “konser piyanisti” olan sanatçılarımız çıkmıyor. Saatlerini, günlerinin büyük bir bölümünü akademik çalışmalarıyla geçiren akademisyenlerimizin verdiği konserleri unutmayalım. Bir konser piyanistinin günde 6-8 saat piyano çalışmak için vakti olurken, bir akademisyenin maalesef çalgısına o kadar zaman ayıramıyor. Ne olur ki nota sehpasında o nota dursa? Daha mı az müzisyen olur?
