Harika Çocuk!
Günümüzde çokça duyulan ve paylaşımlarda gördükçe, röportajlarda okudukça içinin boşalmaya başladığını üzülerek takip ettiğim bir söyleme dönüştü. Kimi zaman bir gazetede haber yaparken dikkat çekebilmek kimi zaman ehli olmayan kişilerin sadece kendi reklamlarını yapabilmek adına, kişiler üzerinde oluşturdukları baskıyı düşünmeden, beklentiyi ne kadar yükselttiğinin farkına varmadan bolca kullandıkları tanım... Son zamanlarda gazetelerde yurt içi ve yurt dışında başarı kazanan öğrencilerimizin haberlerini sıkça duyuyoruz ancak sizlere birebir ulaşamasa da inanın okuduklarınızdan fazlası her gün kulağımıza doluyor ve gururumuz artıyor. Herkesin bir gazeteye, dergiye ya da reklamını yaptıracak bir mecraya ulaşma şansı olamıyor. Bu çocuklarımızın hepsi “Harika Çocuk” olarak lanse ediliyorlar. Küçük yaşlarda (genelde 8-12) kazanılan bu başarıları ve çocukların üzerine yapıştırılan sıfatları bir akademisyen olarak değerlendirmek isterim. Bu yaşlarda performans beklentilerinin ve eserlerin gerçekten çalışkan, doğru yönlendirilen, ailesi tarafından desteklenen bir öğrenciyle ve özellikle Türkiye’de hazırlık birimleri (ortaokul-lise) eğitimi veren konservatuarlardaki başarılı eğitim düzeyiyle kazanılabilmesi artık çok olası bir hale geldi. Bu kurumlarımız açısından müthiş bir başarı. Peki günden güne artan bu başarıların başrollerindeki tüm kahramanları Harika Çocuk olarak nitelendirmek doğru mu?
Gelin ülkemizde “Harika Çocuk Yasası” ile kimler neler yapmış bir hatırlayalım ve söylemin gerçek anlamına yaklaşalım. 1848 yılında, 5245 sayılı yasa “İdil Biret ve Suna Kan’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine dair kanun adıyla” çıkarılmıştı. Kapsamı 1956 yılında, 6660 sayılı yasa ile genişletilmiş, “Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun” olarak adlandırılmıştı. Sadece müzik alanında değil, güzel sanatların tüm alanlarında faydalanılabilecek bir duruma getirilmişti. Millî Eğitim Bakanlığı’nca belirlenen 10 kişilik komisyon tarafından sınava tabi tutulan ve olağanüstü yetenekte olduğu tespit edilen öğrenciler yurt dışına gönderilip eğitim alabileceklerdi. Bu yasadan müzik alanında faydalanan bazı isimleri sizlerle paylaşmak isterim: Verda Erman (piyano), Ateş Pars (kompozisyon ve piyano), Fuat Kent (piyano), İsmail Aşan (keman), Tunç Ünver (keman), Selman Ada (kompozisyon ve orkestra şefliği), Gülsin Onay (piyano), Hüseyin Sermet (piyano).
1968 yılından itibaren yasanın işletilemez hale gelmesi ve başarılı öğrencilerin sayısının artmasıyla 1976 yılında Mithat Fenmen ve İlhan Baran geliştirdikleri yeni modelle özel statü kapsamında Oya Ünler (piyano), Burçin Büke (piyano), Fazıl Say (piyano), Muhiddin Dürrüoğlu-Demiriz (piyano), Şölen Dikener (viyolonsel), Yeşim Alkaya (piyano), Çağlayan Ünal (viyolonsel), Ertan Torgul (keman), Özgür Balkız (keman), Çağıl Yücelen (keman), Tuluyhan Uğurlu (piyano) yurt dışında eğitim almışlarıdır. En son 1998 yılında Emrecan Yavuz kurulan uzmanlar kurulunun verdiği karar doğrultusunda devlet himayesine alınmıştır.
Şimdi saymış olduğum isimleri tekrar tekrar okumanızı rica ediyorum. Ülkemizi nasıl temsil ettiklerini, dünya çapında verdikleri konserleri, eserlerini hatırlayalım. Sadece bir kişinin söyleminden geçerek ya da bir gazetede haber olarak değil, yetkinliği kimseler tarafından onaylanmamış sosyal medyada program yapan kişiler tarafından adlandırılarak değil, uzman kişiler tarafından sınanarak bu yasadan faydalandıklarının ve bu söylemi taşıdıklarının farkına varalım.
Ve konumuza gelelim… Eğitim süreçlerinin başında başarılar kazanan çocuklarımızın çok uzun olan bu yolculukta sağlam adımlar atmış ve kendilerini tanıtmaya başlamış oldukları bir gerçek. Peki cesaretlendirilmeleri, takdir edilmeleri için onları tanımlamamız gereken sözcükler “Harika Çocuk” mu “Harikasınız Çocuklar” mı olmalı?
Hiçbir sıfata ihtiyaçları olmayan, yaptıklarıyla hepimize ilham veren, belki de harika çocuk olarak dahi anılmadan uluslararası platformlarda kazandıkları müthiş başarılarla bizlere gurur yaşatan birkaç gencimizi saymadan yazımı bitirmek istemem…
Sevgili Can Çakmur, sevgili Kaan Baysal, sevgili Hande Küden, sevgili Denizcan
Eren...
Yaptıklarınızın ve izlediğiniz yolun tüm gençlerimize örnek olması dileğiyle…
Comentarios